Tekirdağ’ın Muratlı ilçesinde yaşayan Yüksel Sezgin’in, sivrisinek ısırması sonucu bulaşan Batı Nil Virüsü nedeniyle hayatını kaybetmesi üzerine Memorial Hizmet Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Bölümü’nden Uz. Dr. Elnur Rufullayev, önemli uyarılarda bulundu. 2009 yılından itibaren virüsün Türkiye’de görülmeye başladığını ifade eden Dr. Rufullayev, Batı Nil virüsünün (BNV) enfekte sivrisineklerin ısırması ile insanlara bulaştığını belirtti. Viral bir enfeksiyon hastalığı olan virüsün, yüksek ateş, bazen de sinir sistemini etkileyen nörolojik rahatsızlıklara neden olduğunu, henüz tedavisi tam olarak bilinmediği için de hayati riske neden olabileceğini belirten Uz. Dr. Rufullayev, özellikle çocuklar ve hamile kadınlar hastalıktan korunması gerektiğini dile getirdi.
“VİRÜSÜN DOĞADAKİ DEVAMINI KUŞLAR VE SİVRİSİNEKLER SAĞLIYOR”
Batı Nil virüsünün neden olduğu enfeksiyonların dünya genelinde birçok ülkede görüldüğünü ancak çoğunlukla Afrika, Ortadoğu, Kuzey Amerika ve Batı Asya’da görülen virüsün Avrupa ve komşu ülkelerdeki görülme oranlarının 2018’de artmaya başladığına vurgu yapan Uz. Dr. Elnur Rufullayev, “Virüs, infekte sivrisineklerin ısırması ile insanlara bulaşır. Ancak kanatlı kuşlar bu virüsün en önemli kaynağıdır. Sivrisinekler, kuşlardan kan emerken enfekte olur. İnfekte olan sivrisineklerin tükürük bezlerine yerleşen virüs, bu yollarla da insanlara bulaşır. Bu nedenle virüsün doğadaki devamını kuşlar ve sivrisinekler arasında gerçekleşen döngü sağlamaktadır” dedi.
MARMARA, AKDENİZ, İÇ ANADOLU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGELERİ RİSK ALTINDA
Batı Nil Virüsü ’nün Türkiye’de 2009’da sporadik vakalar şeklinde rapor edildiğini aktaran Uz. Dr. Rufullayev, “Virüs, 2010 yılında Manisa Devlet Hastanesi’nden nedeni bilinmeyen şüpheli viral hastalık olarak bildirilen vaka sonrası ülkemizde güncel hale geldi. Akut Batı Nil enfeksiyonları ilk kez 2010-2011 yıllarında ülkemizde bir salgın şeklinde tanımlandı. 2011 yılından sonra da vakalar görülmeye devam etmiş ve Akdeniz, İç Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Marmara bölgelerinden olgular bildirilmiştir. Salgın bölgeleri başlıca kuş göç yolları üzerinde yer almaktadır. Hastalık, çoğunlukla bizim ülkemize başta İtalya, Yunanistan, Romanya, Macaristan olmakla Avrupa Birliği ülkelerinden ve Avrupa Birliği’ne komşu ülkelerden gelmektedir” dedi.
“VİRÜSÜN GEÇ BELİRTİ VERMESİ İYİLEŞME SÜRESİNİ UZATIR”
Virüsün özellikle haziran ve eylül aylarında yoğun olarak görüldüğünü söyleyen Uz. Dr. Rufullayev, “Enfekte sivrisineklerin ısırması ile insanlara bulaşan Batı Nil virüsünün kuluçka süresi 3-14 gün arasındadır. Akut belirtiler ise 3-10 gün arasında ortaya çıkar. Ancak bazı hastalarda belirtiler uzayabilir ve bu uzama da hastanın eski sağlığına kavuşma süresini biraz uzatabilir. Geçmişteki salgınlarda yaygın lenf bezi büyüklüğü sıklıkla görülürken son yıllardaki salgınlarda nadiren görülmeye başladı. Hastalık Batı Nil Ateşi denilen viral ateşli bir hastalık tablosuyla veya sinir sistemini tutan daha ağır bir hastalık tablosuyla da seyredebilir. Sinir sistemini tutan nöroinvazif Batı Nil virüsü, beyin infeksiyonu(ensefalit), beyin zarı enfeksiyonu(menenjit) veya felçle seyredebilir. Bu hastalarda ateşe menenjit, ensefalit veya felç belirti ve bulguları eşlik eder” dedi.
VİRÜSÜN BELİRTİLERİ
Uz. Dr. Rufullayev, virüsün belirtilerine yönelik şunları söyledi:
“Ani başlayan ateş, halsizlik, ciltteki kızarıklıklar, bulantı, kusma, karın ağrısı ve ishal gibi sindirim sistemi rahatsızlıkları, baş ağrısı, ense sertliği, boynu dik tutamama, bilinç değişiklikleri, zihinsel karışıklık, göz arkasında ağrı, kas ağrıları, titremeleri ve güçsüzlükleri, uyuşukluk, koma ve felç olarak sıralayabiliriz.”
“ÇOCUKLAR VE HAMİLE KADINLAR GÖZLEM ALTINDA TUTULMALI”
Batı Nil virüsü belirtileri ile gelen hastaya ilk günlerde serum, beyin omurilik sıvısı ve idrarda virus genleri molekülerine bakılarak hastalığın tespit edilmesi gerektiğini aktaran Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Elnur Rufullayev, “İlerleyen günlerde (8-21 günler) serolojik tanı yöntemleri ile serum, beyin omurilik sıvısı ve idrardan tanı konabilir. BNV enfeksiyonlarının bilinen bir tedavisi ve tedavide kullanımı önerilen etkili bir ilacı henüz bulunmamaktadır. Bu nedenle destek tedavisi uygulanmalıdır. Şiddetli vakalar hastaneye yatırılarak damardan sıvı, solunum desteği ve sonradan ortaya çıkabilecek enfeksiyonların önlenmesine yönelik tedavi uygulanmalıdır. Yaşlılar, çocuklar, hamileler ve HIV/AIDS hastaları gibi bağışıklık sistemi baskılanmış kişilerde hastalık ciddi seyredip sinir sistemi enfeksiyonuna yol açarak hayati riske neden olabilir. Bu nedenle bu gruptaki hastalar daha yakından takip edilmelidir. Tedavisi ve aşısı henüz bulunmayan BNV enfeksiyonlarından korunmak son derece önemlidir. Bunun için kişisel korunma önlemleri alınmalı, sivrisinek kontrol programları uygulanmalı ve kan bağışçıları taranmalıdır” diye konuştu.